1. Anasayfa
  2. Sanat ve Edebiyat

Simyacı Kitap Özeti Nasıldır?

Simyacı Kitap Özeti Nasıldır?
simyaci-kitabi
1

Genel Bilgilier:

Türkçe Adı: Simyacı
Orijinal Adı: The Alchemist
Yazar: Paulo Coelho
Yayın: Can Yayınları
Çevirmen(ler): Özdemir İnce

Simyacı Kitap Özeti:

Delikanlının Adı Santiago. Yıllar önce papaz okuluna gitmiş ve iyi bir eğitim almış. Hayatını rahip olarak devam ettirmek istemediğine karar vermişti. Bir papaz olarak her gün aynı şeyi yiyip her gün aynı insanları görmek zorundaydı. Santiago ise daha fazlasını istiyordu. Dünyayı görmek istiyordu. Durumu babasına açıkladığında alacağı tepkiyi hiç bilmiyordu. Fakir köylü bir aile için oğullarının papaz olması bir gurur kaynağıydı.

Sadece zenginler ve çobanlar dünyayı gezer evlat demişti babası. O da çoban olmaya karar vermiştir. O gün anlamıştı babasının da içinde böyle bir hayal vardı ama hiç gerçekleştirmemişti. Babası zamanında tarlada birkaç eski İspanyol altını bulmuştu ve bunu mezuniyetinde kiliseye verecekti ama artık bir önemi kalmamıştır.

Oğluna altınları verdi git bunlarla koyun al dedi. Santiago da öyle yaptı. Sürüsü ile birlikte bozkırlarda köylerde gezmeye başladı. Ne okumaya ara verdi ne de öğrenmeye. Gezmek ise hayatının bir parçası olmuştu.

Çatısı yıkık bir kilise buldu. Yılar önce terk edilmişti. Ortasından bir firavun inciri çıkmıştı. Yıkık çatıdan dışarı çıkıyordu dalları. Sürüsünü içeri sokup kapıyı kapattı. Bu bölgede kurt yoktu ama sürüsünün kayıp olmasını da istemiyordu. Gece kitabını başının altına koyup uyumaya çalıştı. Artık daha kalın kitaplar okumalıyım dedi. Hem okumak daha uzun sürer hem de daha iyi yastık olurlardı. Rüyasında Mısır piramitlerine yolculuk ettiğini ve orada bir hazine bulduğunu gördü. İlginç bu rüyayı ikinci defa görüyordu.

Yakınlarda ki kasabaya ulaşınca geçen sene gördüğü kız geldi aklına. Babası bir tüccardı. Dolandırılmamak için satın alacağı yünün gözü önünde kırkılmasını istemiştir. Çeşitli ilginç hikayeler anlatıp kızı etkilemeye çalışmıştı. Şimdi yine görmeyi umut ediyordu.

Yemek yedi, Matarasını şarapla doldurdu, Tıraş oldu ve Kitabını daha kalın bir tanesi ile değiştirdi. Her şey hazırdı. Şimdi gidip tüccarın kızını görebilirdi. Belki de kendisini hatırlardı. Yine de rüyası aklındaydı ve bir falcıda buldu kendini. Yaşlı kadın göz ucuyla ilgilendi çok parası olmadığını biliyordu ve aklında ocakta ki yemeği vardı. Santiago da bu durumdan pek hoşnut değildi şimdiden pişman olmuştu. Önce rüyasını anlattı sonra da dinledi. Yaşlı kadın konuşmaya başladığında her şey daha da tuhaflaştı. Evlat dedi artık senden para istemiyorum. Başta Santiago sevindi zaten az olan parasını da bu kadına kaptırmak istemiyordu ama kadın neden para istemiyordu? Sana söyleyeceğim ama dedi bulduğunda hazinenin onda birini bana vereceksin. Santiago zaden sahip olmadığı bir hazinenin onda birini ona vermekte zorlanmadı. Kabul etti.

Mısır Piramitlerine gitmelisin evlat dedi. Yaşlı kadın. Orada seni bir hazine bekliyor. Santiago bu durumdan hoşlanmadı zaten bunları biliyordu. Kadın “En zor yorumlar en basit olanlardır.” Şeklinde cevapladı ve Santiago’yu yolladı.

Bir meydana oturup biraz şarap içti. Yeni kitabını açıp okumaya başladı. Çok geçmeden yanına yaşlı bir adam geldi ve muhabbet açtı. Bu ihtiyar adam okuma biliyordu ve belli ki bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

Rüyası dahil her şeyi bilen adam Santiago’nun dikkatini çekmişti velakin falcı kadınla ortak çalışıyor olma olasılıklarını da göz ardı edemiyordu. Kendisine Kral diyen adam, Santago’nun ikna olmasına sebep oldu. Santiago adama Koyunlarının Onda birini verdi ve kalanını da sattı. Yaşlı kral Urim ve Turim adında iki kristal verdi. Sana yolunu gösterirler dedi ve yoluna gitti.

Santiago körfezden bir bilet alıp Cebelitarık’ı aştı ve Afrika kıtasına ulaştı. Kendi kişisel menkıbesinin peşine düşmüştü. Evren onun bu gayesine mutlaka cevap verecekti. Dillerinden anlamadığı bir Arap ülkesinde ne yapacağını bilemeyen Santiago bir Arap kahvehanesine gitti. Orada iyi giyimli ve İspanyolca bilen bir adamla biraz sohbet etti. Adam önce bir deve almaları gerektiğini söyledi. Kahvehane sahibi Arapça olarak adamla tartıştı. İspanyolca bilen adamla birlikte oradan ayrıldılar. Santiago tüm parasını kaderin getirdiği bu adama verdi ve peşine düştü.

Yolda çok harika süslemelere sahip bir kılıç gördü. Aklına hayaller düştü. Hazinesini bulunca bundan almalıydı hatta fiyatını sormayı bile düşündü. Arkadaşından fiyatını sormasını isteyecekti ki onun arkasında olmadığını fark etti. Endişe ile çevreye bakındı. Şimdi kahvehanecinin bu adamla neden tartıştığını anlamıştı. Şüphesiz kendisini uyarmaya çalışmıştı. Şimdi beş parasız ve dilini anlamadığı bir ülkede kala kalmıştı.

Gece öylece meydanda kaldı. Sabah olunca bir tatlıcının çadırını kurmasına yardım etti. Adam ilk tatlılarından ikam etti. Santiago sokaklarda dolaşmaya başladı bu ülkede ne yapacağını bilmiyordu ama evrenin ona yardım edeceğinden emindi. Sonunda yokuşun başında duran bir billuriye dükkanının önünde durdu. Camda birçok dilde hizmet verildiğini belirten bir yazı vardı. İçeri girip yemek karşılığında tüm kristal eşyaları silmeyi teklif etti. Cevap beklemeden işe koyuldu. Dükkan sahibi de konuşmadan bir süre işine baktı. Öğle olunca gel dedi ve onu bir aş evine götürdü.

Aslında bir şey yapmana gerek yoktu dedi dükkan sahibi. Dinimiz aç birisine her zaman yardım etmeyi zorunlu kılar. Ben seni çok sevdim benimle çalışmayı düşünür müsün dedi. Aslında ülkesine geri dönmek isteyen simyacı parası olmadığından ve dönse bile koyunlarını sattığından kabul etti. Dükkan sahibi de her satılan ürün için oldukça iyi bir yüzde verdi.

Bir süre sonra Simyacı’nın iyi fikirleri sayesinde dükkan kar etti. Tam bir yıl simyacı burada çalıştı. Hem dükkan sahibine iyi bir para kazandırdı. Hem de sattığı koyunlardan daha fazla parayı elde etti. Sonunda eve dönme zamanı geldi. Ama dönemezdi çünkü hazinesi onu Piramitlerin orada bekliyordu. Bir kervan ile anlaşıp mısıra gitmeye karar verdi. Artık Arapçayı da biliyordu parası da vardı. Kervanın kalkmasını beklediği yerde İngiliz bir simyager ile tanıştı. Önce birbirlerini pek umursamadılar. Yaşlı kralın verdiği Urim ve Turim sayesinde başlayan sohbet neticesinde arkadaş oldular ve birbirlerine birçok şey öğrettiler.

Kervan yola çıktığında, arada bir savaş söylenişi vardı. Herkes bundan bahsediyordu ve giderek daha çok konuşulur olmuştu. Yine de sonunda bir vahaya ulaştılar. İngiliz buraya ulaşmayı hedefliyordu. Burada efsanevi bir simyacının yaşadığını duymuştu. Sonunda aradığını da buldu. Santiago ise burada aşkı buldu.

Bir gün çölü izlerken bir imge gördü. İmgede silahlı kişilerin vahaya saldırdığını görmüştü. Lakin vahalar her zaman ateşkes bölgesiydi. Hiçbir vahada bırak savaşı silah bile bulunmazdı bu yazılı olmayan bir kanundu. Sonunda bu imgeyi kendine saklayamadı ve kabile reisine anlattı. Şefler aralarında konuştular ve tartıştılar. Sonunda da karara vardılar.

Büyük reis yarın sabahtan akşama kadar vaha içerisinde ki silah taşıma kuralını bozacağını söyledi. Eğer bir saldırı olursa öldürülen her düşman için Santiago’ya bir altın verecekti. Lakin eğer saldırı olmazsa akşamında ölen Santiago olacaktı.

Öğleye doğru saldırı oldu ve olduğu gibide bastırıldı. Santiago hiç olmadığı kadar zengin oldu. Üstelik hayatının kadını da buradaydı. Sanırım hazinesini bulmuştu.

Bir gece İngiliz Simyagerin bahsettiği efsanevi Simyacı Santiago’yu da buldu. İmgeyi kimin yorumladığını sordu başta tavrı saldırganca gibi olsa da sonraları dostça oldu. Simyager her şeyden haberdardı. İngiliz’e anlamadığı ayrıntılıları bile biliyordu. Kişisel menkıbesinin peşini bırakmamasını tavsiye etti. Hatta yolun kalan kısmında ona rehberlik bile edecekti. Yolda savaşçılarla karşılaştılar. Silahları ve ganimetlerine el konuldu. Simyacı söz alıp arkadaşının çok güçlü bir büyücü olduğunu ve eğer onları serbest bırakmazlarsa rüzgara dönüşüp burayı yıkacağını söyledi. Santiago büyüden, simyadan veya rüzgara dönüşmeden anlamazdı o bir simyacı değildi. Simyacı yapmazsa öldürüleceğini söyledi. Santiago sen nasıl kurtulacaksın dedi. Simyacı da ben rüzgara dönüşmeyi biliyorum sen kendini düşün dedi. Çaresiz bir kayanın başına çıktı reis ve subayları onu izlemeye başladı. Santiago evrenin dilini biliyordu önce çöl ile sonra güneş ile ve en son da güneş ile konuştu. Ortalığı rüzgar ve kum kapladı. Sonunda serbest kaldılar. Santiago bu yolculukta evrenin dilini öğrendiğini ve bilmeden simyacı olduğunu anladı.

Bir manastırda simyacı altın yaptı. Dörde bölüp bir parçasını manastıra bir parçasını kendine ve bir parçasını da Santiago’ya verdi. Dördüncü parçayı alıp manastırını rahibine dedi ki bu adam tekrar gelirse ona ver. Santiago anlamadı zaten altını vardı. Simyacı daha önce iki defa hazinesini kayıp ettiğini ve bunun yine olabileceğini söyledi. Dönüp yoluna gitti.

Santiago hiçi olmadığı kadar büyük bir hazineye sahipti koca bir parça altına ama bu hazinesi değildi. Hazinesi piramitlerin yakınındaydı. Sonunda Piramitleri ve Spenksi gördü. Orada durup ağladı. Birden bir bok böceği gördü. Eskiden buranın halkı bunu tanrısal bir varlık olarak görürdü. Bu hiç şüphesiz bir işaretti.

Ellerinden kanlara akana kadar kazdı. Ta ki başında barbarlar belirene kadar. Adamlar onu yakaladı ve ne aradığını sordu. Santiago çaresiz her şeyi anlattı. Barbarların başı güldü. Altınını alıp onu bıraktı. Hayatta hayallerin peşinden gidenlerin ne kadar zavallı olduğunu anlaması içinde sağ bıraktı. Ben de dedi sürekli hazine rüyası görürdüm dedi. Rüyamda İspanya’ya gidip yıkık bir kilise bulduğumu görürdüm. Kilisenin içinde bir firavun inciri yükseldiğini gördüm. Oranın dibini kazında hazine bulacağımı gördüm. Ama ben senin gibi rüyanın peşinden gidecek kadar aptal değildim dedi. Adamlar yoluna gitti. Simyacı da öyle.

İspanya’ya döndü. Kiliseyi buldu. İncir Ağacı da bıraktığı yerde duruyordu. Dibini kazıp bir sandık eski İspanyol altınını buldu. Yaşlı kral biliyordu dedi. Simyacı da biliyordu. Seslerini duydu. Eğer bu yolculuğu yapmasaydın anlamı olur muydu? Falcıya verdiği sözü hatırladı. Ama rüzgar çölde bıraktığı sevgilisinin kokusunu da taşımıştı. Tekrar yol görünmüştü.                                                                                                                                                         

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Yorumlar (1)

  1. Çok akıcı ve etkileyici bir kitap

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir